Atatürk’ün İslamiyet İle İlgili Düşünceleri “Atatürk ve Din”

Atatürk'ün İslamiyet İle İlgili Düşünceleri "Atatürk ve Din"

“Bugünki İdaremiz asıl dinin ruhundan alınmıştır ve gerçek İslamiyet bize asıl bugünki şekli emreder.”

“Tanrı Peygamberimiz aracılığıyla “en son dini ve uygar gerçekleri” verdikten sonra artık insanlıkla aracı ile temasta bulunmaya gerek görmemiştir. İnsanlığın kavrayış derecesi, aydınlanma ve olgunlaşması sayesinde her kulun doğrudan doğruya, tanrısal düşüncelerle temas kabiliyetine eriştiğini kabul buyurmuştur ve bu sebepledir ki, Peygamberimiz, Peygamberlerin sonuncusu olmuştur ve kitabı, en eksiksiz kitaptır.”

“Bizim dinimiz(a) Hiçbir şekilde kadınların erkeklerden geri kalmasını istememiştir. Allah’ın emrettiği şey kadın ve erkeğin beraber olarak her şeyi eylemesidir… Kadınlar sosyal hayatta erkeklerle birlikte yürüyerek birbirinin yardımcısı ve koruyucusu olacaklardır.”

“Bizim dinimiz(b) En makul ve en tabii bir dindir. Ve ancak bundan dolayıdır ki, son din olmuştur. Bir dinin tabii olması için akla, bilime ve mantığa uygun düşmesi gerekir. Bizim dinimiz bunlara tamamen uygundur.”

“Egemenlik kayıtsız, şartsız milletindir… Bu esas milletçe Kur’an hükmü derecesinde önemlidir. Çünkü Kur’an hükümleri dahi bunu gerektirmektedir.”

“Din, Allah’la kul arasındaki bir bağdır.”

“Din bir vicdan meselesidir. Herkes vicdanının emrine uymakta serbesttir.”

“Din ve mezhep herkesin vicdanına kalmış bir iştir. Hiçbir kimse, hiçbir kimseyi ne bir din, ne de mezhep kabulüne zorlayabilir.”

“Müslümanların toplumsal hayatında, hiç kimsenin özel bir sınıf olarak varlığını korumaya hakkı yoktur. Kendilerinde böyle bir hak görenler dini hükümlere uygun hareket etmiş olmazlar. Bizde ruhbanlık yoktur. Hepimiz eşitiz ve dinimizin gereklerini eşit olarak öğrenmeye mecburuz.”

“Kur’an hükümlerine göre, hükümetin yalnız esasları ifade olunmuştur. O esaslar şunlardır: Meşveret (Meclisli yönetim), adalet, ulu’l-emre (devlete, yasalara) itaat.”

“Dinde hilafet denilen şey yoktur.”

“Bizim dinimiz için herkesin elinde bir değer ölçüsü vardır. Bu değer ölçüsü ile herhangi bir şeyin dine uygun olup olmadığını kolayca takdir edebilirsiniz. Hangi şey ki akla, mantığa, toplum menfaatlerine uygundur, biliniz ki o dinimize de uygundur. Bir şey akıl ve mantığa, milli çıkara, İslamın çıkarına uygunsa, bilin ki dinidir.”

“Hukuki hükümler zaman ve ortam içinde toplumların uğradıkları değişikliklere göre değiştiklerinden, ondört yüzyıl önceki zamanın ve ortamın ihtiyacına göre lüzumlu ve yeterli görülmüş olan esaslar yerine, bugün birçok çeşitli kanunlar ve usuller konulması zorunluluğu görülmüştür. Bunlar bile kalıcı olmayıp, zamanla değişmeye mahkumdurlar.” “İlim Çin’de de olsa alınız.” (Hadis)

“Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler ve mensuplar memleketi olamaz. En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır.”

“Herşeyden, evvel şunu, en basit bir dini gerçek olarak bilelim ki, bizim dinimizde bir özel sınıf yoktur. Ruhbaniyeti reddeden bu din, tekelciliği kabul etmez. Mesela din bilginleri; aydınlatmak vazifesi mutlaka bu bilginlere ait olmadıktan başka, dinimiz de bunu kesinlikle yasaklar… Dini gerçekleri halka öğretmek için, mutlaka ilmi kıyafet (hoca olmak) şart değildir.”

“Bizim yüce dinimiz, her müslüman erkek ve kadına araştırmayı farz kılıyor ve her müslüman, bu dine bağlananları aydınlatmakla vazifelidir.”

“Bizi yanlış yola sevk eden habisler biliniz ki, çok kere din perdesine bürünmüşler, saf ve temiz halkımızı hep şeriat sözleriyle aldatagelmişlerdir.”

ATATÜRK’ÜN İSLAMİYETE HİZMETLERİ

– Kur’an’ı, ilk kez Türkçe’ye çevirtti, bastırdı ve ücretsiz dağıttırdı. (1927 – İsmail Hakkı İzmirli’nin çevirisi). – Kur’an’ın bilimsel tefsirini yaptırdı, bastırdı ve ücretsiz dağıttırdı. (Hak Dini Kur’an Dili” ismi ile 1936’da – Elmalılı Hamdi Yazır) – Sağlam hadislerin çevirisini yaptırdı ve aynı şekilde halka ulaşmasını sağladı. (1932 – Ahmet Nazım, Kamil Miras). – Arapça okunan, dinleyenin anlamadığı hutbeyi Türkçe’ye dönüştürdü. (1932) – Camilerin din görevlisi ihtiyacını karşılamak için İmam-Hatip okulları açtı.

Bunlar; halkın din adına sömürülmesini önlemek için yaptıklarıdır. Yani Kur’an’ın öngördüğü şekle doğru bir restorasyon amacı vardır. . Bunların dışında, bir de dinin öngörülerini devlet hayatına taşıması vardır ki, bunlar da dine hizmeti olarak görülebilir.

– Saltanatı kaldırması. – Kur’an’da saltanat ve benzeri monarşik idareler yasaklanmıştır. – Ulusal egemenlik sistemini kurması. Dine uygun olan da budur. – Hilafeti kaldırması.

Dikkat edilmesi gereken konu; hilafetin tüm yetkilerinin TBMM’ye devredilmesidir. Yani din işleri sultani ve monarşik olmaktan çıkmış, anonimleşmiş, milli irade ile bütünleşmiştir. Dinde saltanat süren bir halife yoktur. Hz. Muhammed, monarşilerin hakim olduğu bir dünyada bile devlet başkanlığını veraset sistemine dayandırmamış ve 4 halife devrinde cumhuriyet uygulaması görülmüştür. Atatürk bu inkılabı, dini yozlaşmaktan, ruhbanlardan, insanları sömürülmekten kurtarmak ve dindarların sırtından geçinen bedavacıları aradan çıkarmak için yapmıştır. Dinin gereğidir. Bu listeyi alt konu başlıklarını ve toplum yaşamına kazandırdıklarını da ekleyerek daha uzatabiliriz.

Şimdi soralım; İslam’ın gerçek ruhunun anlaşılmasını sağlamaya çalışan, İslam’ın isteklerini devlet ve toplum hayatına taşıyan mı din düşmanıdır, yoksa İslam’ı tekeline alan, İslam’ın şiddetle reddettiği , saltanat ve hilafet düzeni peşinde koşan mı İslam düşmanıdır?

ATATÜRK’ÜN BİREY OLARAK DİNİNE BAĞLILIĞINDAN ÖRNEKLER

“… Dinime, gerçeğin kendisine nasıl inanıyorsam, buna da öyle inanıyorum.”

“Din vardır ve lazımdır.”

Çanakkale muharebelerinde Atatürk’ün emrinde çarpışan, Atatürk Anafartalar Grup Komutanı olunca O’nun yerine 19.Tümen Komutanı olan Albay Şefik Aker:

“8/9 Ağustos (1915) gecesi bana 19. Fırka Komutanlığını teslim edip Anafartalar Grubu Komutanlığı’na idareye giderken, Atatürk benim sol yanımda idi. Ağzından çıkan bir fısıltı dikkatimi çekti. O’nun selamet ve başarı için Allah’a fısıltı ile niyazda bulunduğunu görmüş ve anlamıştım.”

Atatürk günlük tutan bir liderdir. Gençliğinden itibaren bu alışkanlığını hep sürdürmüştür. Elde kalan günlükleri zaman zaman kitaplaştırılmaktadır. Kurtuluş Savaşı’nda Büyük Taarruz’a hazırlık döneminde Ankara’dan Batı Cephesi’ne gider. Birlikleri denetler, hazırlık durumunu yerinde görür. İşte bu günlerde, günlüğüne yazdıklarından konumuzla ilgili birkaç örnek:

9 Mart 1922, Perşembe – Sivrihisar … Saat 8’e doğru (akşam) İsmet Paşa geldi. Evvela yemek. Yemekten sonra 10 Mart için program kararlaştırıldı. Siyasi durum hakkında… Bilgi verdim. Ondan sonra hafıza Kur’an okuttuk. Gece rahat ve yeterince uyuyamadım… (Sağ böbreğinden rahatsızdır.)

10 Mart 1922 Cuma – Aziziye …. Saat 5 (akşam) Aziziye, yorgunluk hissettim… Bir saat kadar uyudum. Sonra vücudumu süngerle sildim. Yeterli istirahat etmiştim. İsmet, Yakup Şevki ve Selahattin paşalar gelmişlerdi. Beraber yemek yedik. Bazı telgraflar gelmişti, gördüm. Hafıza Kur’an okuttum. Saat 10’da gittiler. Benim notları yazıyorum. Biraz kitap okuduktan sonra yatacağım. Yarınki planımız 3 tümenin teftişidir.

17 Mart Cuma – Akşehir … Tayyare bölüğünü teftiş. Fazıl Bey ve diğer bir pilot uçtu. Fransızlardan alınan 14 tayyare Adana’ya gelmişti… İki tayyare uçurmak istedik. Motorları işletmek güç oldu. Biri uçabildi. Karargaha dönüş. Saat 8’e kadar yalnız kaldım. Mustafa Abdülhalik Bey geldi. Hafıza Kur’an okuttuk. İsmet Paşa da geldi. Yemekten sonra gittiler. Ben de yattım. Saat 11. Çok fırtına vardı. Bugün çok limonata bağırsaklarımı ağrıttı, rahatsızım.

20 Mart Pazartesi – Akşehir … Müdafaa-i Hukuk heyeti, İhsan, Fahrettin paşalar geldi. İhsan Paşa (Ali İhsan Sabis) şikayet etti. Haksızdır. Açık konuştum. Otomobille gezdim. İsmet Paşa’ya gittim. Beraber bize geldik. Fahrettin (Altay) paşa ve kurmayını yemeğe davet etmiştim. Hafıza Kur’an okuttuk.

24 Mart Cuma – Akşehir … Mütareke teklifini Celal Bey bildirdi. Cuma namazında hafız Ulucami’de mevlüt okudu… Gece yarısından sonra saat 5’e (sabah) kadar Ankara’da Bakanlar Kurulu ile görüşme yaptım…

Bu konuda son sözü de isterseniz yine Atatürk’e bırakalım:

10 Kasım 1938 -Dolmabahçe

Saat 9’u 5 geçiyor.

…Aleykümselam…

(O’nun son sözü budur.)