Geleceğimiz İçin Nükleer (Tehdit) Santral İstemiyoruz!

Geleceğimiz İçin Nükleer (Tehdit) Santral İstemiyoruz!

En son Japonya’nın yaşadığı deprem, ardından gelen Tsunami ve en sonda nükleer tesisteki sızıntılar tüm dünyada endişe yarattı. Zaten dünyanın pek çok yerinde de herkes Japonya’daki gelişmeleri korku ve endişeyle takip ediyor. Rusya’dan da endişe verici haberler gelmeye başlamışken Türkiye’de siyasilerin patavatsızlığı, vurdum duymazlığı herkesi şaşırtıyor.. Büyük bir umursamızlık içinde, Allah korkusu olmadan, dünyanın korkuyla izlediği şeyleri bizlere yutturmaya devam ediyorlar.. Aynı siyasiler geçmişte de radyasyonlu çayları bizlere aynı şekilde yutturmuşlardı..

Dünyanın hiçbir yerinde kimse nükleer santralleri savunamazken, bizim siyasilerimiz geçmişte yaptıkları gibi şimdide nükleer santralleri LPG tüpler ile karşılaştırıyorlar..

Siyasi görüşümüz ne olursa olsun hepimizin nükleer tehlikeye karşı duyarlı olması, bilinçlenmesi, çevresini bilinçlendirmesi bir insanlık  görevi.. Geçmişte bizlere, anne babalarımıza radyasyonlu çayları içirenler şuanda Türkiye’de kanser hastalığının en çok can kaybına neden olan hastalık olmasının baş sorumlularıdırlar.. Öz halamı kanser hastalığından kaybetmiş biri olarak kanser hastalığına karşı ayrı bir hassasiyetim var, bu nedenle de hastalığı, hastaları ve tedavi yöntemlerini sürekli takip ediyorum.. Ülkemizde kanser hastalığı bu kadar yaygın iken başka ülkelerin istemediği nükleer santralleri Türkiye’de barındırmak, işletmek isteyen kafalara bu nedenden ötürü çok tepkiliyim…

Biraz internette nükleer santralleri, faydasını-zararını, getirisini-götürüsünü araştırırsanız faydadan çok zarar verdiğini, bu nedenle dünya ülkelerinin çoğunun nükleer enerji üretimin yönteminden başka enerji üretim yöntemlerine yöneldiğini ve bu noktada da Rusya’nın kendi ülkesinde istemediği tesisi Türkiye’ye kurmaya çalıştığını göreceksiniz..

Şuan itibariyle Japonya’daki radyasyon alarm seviyesi 6. seviyede, dünya genelinde en yüksek seviye 7 ve çernobil faciasının seviyesi de 7 idi.. Japonya gibi gelişmiş bir ülkenin nükleer kazaya maruz kalması, henüz bir çözüm bulunamamış olması ve ülkede yaşanan panikden sizce ders çıkarmalı mıyız? Yoksa televizyonlarımız karşısına geçip Japonya’daki gelişmeleri izlerken “bunda ne var canım evdeki tüple aynı tehlikeyi taşıyor” mu demeliyiz ?

Nükleer santraller ile ilgili birkaç tüyler ürperten bilgiyi, nükleer tehlikeyi dahada iyi anlayabilmeniz amacıyla aşağıda sizlerle paylaşıyorum..

Nükleer Santral Atıkları Nasıl İmha Ediliyor?

Nükleer atıklarla ilgili en büyük sorun atıkların çevreye çok uzun yıllar aralıksız olarak radyasyon yayması.. Örneğin, nükleer atık içerisinde bulunan Plutonyum 239 adındaki izotopun ışıma gücünün yüzde 100’den yüzde 99’a düşmesi için 24 bin 400 yıl geçmesi gerekiyormuş. Bu izotopun radyasyon yaymaması için ise toplam 292 bin 800 yılın geçmesi gerekliymiş. Son rakamlar ortalama bir nükleer santralin yaklaşık 3-5 milyar dolara mal olduğunu gösteriyorken böyle bir santral yılda yaklaşık 11 milyar kilowatt saat enerji üretiyormuş.

Diğer yandan aynı santral yılda ortalama 60 metreküp radyoaktif atık açığa çıkarırken bu atıkların ortadan kaldırılması ise ortalama 38 milyon Euro‘ya mal oluyormuş. Bu teknolojiyi kullanan ülkeler atıkları 70 dereceye varan yüksek ısıları nedeniyle önce santral yakınlarında bulunan soğuk su havuzlarında ‘dinlendiriyor’. (Bu dinlendirme 5 yıl sürüyor) Ardından ara depolama safhası başlıyor. Soğuyan radyoaktif maddeler toprak altına gömülmeden önce ışıma oranı düşmesi için genellikle toprak üzerinde bulunan ‘ara depolarda’ yaklaşık 30 yıl daha bekletiliyor. İşte bu atıkların bu kadar sürede imha edilememesinden ötürü dünya ülkeleri Nükleer santral istemez veya vazgeçer iken Türkiye de tam ifadeyle bir Nükleer aşkı yaşanıyor..

Bir başka nükleer atık imha denemesi de zamanında Amerika Birleşik Devletleri tarafından yapılmış ancak bu denemede başarısız olmuş.. ABD’nin atık maddeleri Nevada’daki Yucca Dağı’na gömme projesi; bitirilme süresini 20 yıl, bütçesini 32 milyar dolar aşmasından sonra hiçbir işe yaramayacağı anlaşılarak iptal edilmiş.

Nükleer santrallerin nükleer atık tehlikesi yanında birde sızıntı durumu var ki en korkulanı da bu zaten.. Sizce Japonya’da olduğu gibi bir deprem faciası Türkiye’de yaşansa Türkiye’de durum ne olur? Nükleer enerji konusunda hiç tecrübesi olmayan bir ülke, nükleer enerjiler konusunda hiç bilimsel bilgisi olmayan siyasiler ve bu tehlikeye açık hale gelen Türk insanı..

>> Elektrik Mühendisleri Odasının Açıklaması..

“Türkiyenin Rusya ile yaptığı anlaşma gereği Mersin ilinde nükleer santral kurulması planlanıyor, tesisin kurulacağı bölge fay hattı üzerinde”

Japonyada deprem oluyor ardından nükleer enerji konusunda en tecrübeli ülke Japonya’da patlama ve sızıntılar başlıyor. Diğer taraftan bizim siyasiler deprem bölgesine nükleer santral kurmakta kararlı olduklarını söylüyorlar.. Şimdi siyasi görüşünüzü bir kenara bırakarak düşündüğünüzde korkmuyor musunuz? Orada yaşayan halka üzülmüyor musunuz? Nükleer santrali lpg tüpü ile bir mi tutuyorsunuz? Türkiye’nin geleceğini etkileyecek, aslında alternatifleri bulunan bu girişimi mantıklı bulabiliyor ve destekleyebiliyor musunuz? Hiçbir insan evladı göz göre göre (menfaati yoksa) Türkiye’de yapılacak nükleer santralleri savunamaz. İnşallah Türkiye bu büyük yanlıştan hemen döner ve şuan Japonya’da yaşananlar güzel ülkemizde hiçbir zaman yaşanmaz.. Unutmamalıyız ki Japonya deprem ve nükleer tehlike konusunda bizden kat kat deneyimli bir ülkeydi şuan ne hale geldi, Türkiye bu bilgisizlik deneyimsizlik ile gelecekteki bir nükleer faciada Japonya’dan daha iyi bir sınav mı verecek? Zarar gören siyasiler mi yoksa santralin çevresinde yaşayanlar mı olacak?..Oyuna gelmemeli, nükleer santrallere hayır demeliyiz..

lghrzgal35rt1 zpsoicdu2gf Geleceğimiz İçin Nükleer (Tehdit) Santral İstemiyoruz!

Nükleer Santral İsteyenlerin Nükleer Yalanları

Yalan 1: Nükleer enerji zarasızdır

Güvenilir reaktörler hep bir masal olarak kalmaya devam edecek. Bugün herhangi bir reaktörde büyük miktarda radyasyonun doğaya salınabileceği bir kaza gerçekleşebilir. Normal işletim halinde dahi radyoaktif maddeler havaya ve suya salınmakta. Dahası II. Dünya Savaşı’nda atom bombasının yapımı sırasında yürütülen gizlilik politikası nükleer enerji projeleri için günümüzde de devam ettiriliyor.

Kimse, dünya üzerinde hiçbir kaynaktan elektrik üretebilmek için 27 AB ülkesinin ortak bir uyarı sistemi oluşturması gerektiği bir enerji kaynağına güvenilir diyemez! Daha fazla bilgi için tıklayın.

Yalan 2: Tüm dünya nükleer enerji kullanıyor

Bugün dünya üzerinde 436 nükleer reaktör bulunuyor. Yapımına 13 ülkede devam edilen 56 reaktörünse 12 tanesinin inşaası, 20 yıldan uzun süredir devam ediyor. Son 20 yılda Batı’da inşaasına başlanan reaktör sayısı sadece 2.

Yalan 3: Nükleer santraller yapılmazsa karanlıkta kalacağız

Enerji [D]evrimi Senaryosu sürdürülebilir kalkınmamızı aynı seviyede devam ettirmek için nükleer enerjiye ve kirli fosil yakıtlara ihtiyaç duymadığımızı gösteriyor.

Yalan 4: Yenilenebilir enerji pahalı, nükleer enerji ucuz

Söküm, atık ve çevresel maliyetler hesaplığında nükleer dünyanın en pahalı enerjisi. Yenilenebilir enerji ve enerji verimliliği politikalarının ön planda olduğu Enerji [D]evrimi senaryosuna göre ise, kişi başına salımlar 1,1 tona düşürülüyor ve maliyetlerde kısa vadede küçük bir artışın ardından 2 sent daha ucuz bir ortalama maliyetle elektrik üretiliyor. Daha fazla bilgi için tıklayın.

Yalan 5: Nükleer enerji, iklim değişikliğiyle mücadelede gerekli

Nükleer enerji karbon salımını azaltmıyor ve iklim değişikliğini engellemeye giden yolu tıkıyor. Sadece elektrik üretimi için kullanıldığından ısınma, sıcak su ve ulaşım ihtiyaçları için fosil yakıtlar kullanılmaya devam ediyor.

2030’da nükleer santrallerin kapasitesi iki katına çıkartılsa bile karbon salımını engellemede pek etkili olmayacak çünkü genel salım miktarını sadece %5 oranında azaltabilecek. Daha fazla bilgi için tıklayın.