Ebediyete Kadar “Dumlupınar Denizaltısı”

Ebediyete Kadar "Dumlupınar Denizaltısı"

Yıl 1953, günlerden 4 Nisan… Sabahın ilk ışıklarında Eceabat ve Nara kıyıları şiddetli bir çarpışmanın gürültüsüyle sarsıldı. Bu sarsıntı, güneşle birlikte tüm Türkiye’yi saracaktı. Naraburnu açıklarında NABOLAND adlı İsveç şilebi ile çarpışarak Çanakkale Boğazı’nın sularına gömülen Dumlupınar denizaltısında şehit olan 81 Türk Denizcisi tarihin sayfalarına ve Türk Milleti’nin kalbine şu sözlerle kazınacaktı: “Vatan sağ olsun!”

Akdeniz’de yapılan NATO tatbikatına katılan 1. İnönü ve DUMLUPINAR denizaltı gemileri, manevraların ardından Gölcük’e dönmek üzere yola çıktılar. 3 Nisan’ı 4 Nisan’a bağlayan gece Çanakkale Boğazı’na giriş yapan iki denizaltı gemisi, olacaklardan habersiz eve dönüyordu. Sakin geçen yolculuk saat 02.10 sularında Dumlupınar için son buldu.

Dumlupınar, Naraburnu açıklarına yaklaşırken geminin güvertesinde Süvari Kıdemli Yüzbaşı Sabri Çelebioğlu, Üsteğmen Kemal Ünver, Üsteğmen Hüseyin Yumuk, Astsubay Hüseyin Akış ve Astsubay Hüseyin İnkaya bulunuyordu.

Ancak Çanakkale Boğazı’nın sularında sessiz sedasız ilerleyen tek gemi Dumlupınar değildi. İstanbul yönünden gelen İsveç Bandıralı “Naboland” şilebi de aynı dakikalarda Naraburnu açıklarına gelmişti. Kaptanlığını Oscar Lorentzon’un yaptığı Naboland ile Dumlupınar, birkaç dakika sonra korkunç bir gürültüyle çarpışacak ve bu çarpışma Eceabat sahilinde dahi duyulacaktı.

Astsubay Hüseyin İnkaya, nöbetçi olmamasına karşın vardiya dışı görevine devam ediyordu. Nara önlerine gelinirken rotada dikkatini çeken değişiklik üzerine köprü üstüne çıktı. Tam bu sırada güvertede bulunan sekiz kişi, ne olduğunu anlayamadan suya yuvarlandı.

Naboland, Dumlupınar’a tam baş tarafından bindirmişti. Çarpışmanın gürültüsü Eceabat Limanı’nda demirlemiş olan gemilerce de duyuldu. Darbenin şiddetine dayanamayan Dumlupınar, birkaç saniye içinde Çanakkale Boğazı’nın karanlık ve soğuk sularına gömüldü.

Denizaltının tüm elektriği kesilmişti. Gemilerinin baş taraftan itibaren su aldığını gören denizciler hızla kıç torpido dairesine doğru harekete geçti. Kıç torpidoya varana kadar da arkadaşlarının birçoğunu kaybettiler. Dumlupınar batarken sadece 22 denizci de kıç torpido dairesine ulaşmayı başarmıştı. Dumlupınar ilk şehitlerini böylelikle vermiş oldu.

Aynı gece Eceabat Limanı’nda demirli bulunan Gümrük motorundaki personel, acil olarak kaza mahaline çağırıldı. Gümrük motoru, Naboland’dan atılan tahlisiye sandallarına çıkmış ve can yeleklerine sarılmış Dumlupınar mürettebatını görerek motora aldı ve Çanakkale’de hastaneye ulaştırdı.

Gün ağarmıştı. Balıkçı tekneleri, Dumlupınar’ın batarken su yüzüne fırlattığı haberleşme şamandırasını gördü. Gümrük motorunun ikinci çarkçısı Selim Yoludüz şamandıraya uzandı ve üzerindeki yazıyı okudu:

“Deniz Kuvvetlerine bağlı Dumlupınar Denizaltısı burada battı. Kapağı açın ve denizaltıyla irtibat kurun.”

Yoludüz kapağı açtı, şamandıranın içindeki ahizeyi kaldırdı ve ümitle “Alo” dedi.

Telefondaki ses, “Buyrun, ben Astsubay Selami” dedi.

Beklediği karşılığı alan Selim Yoludüz, Astsubay Selami’ye ne durumda olduklarını sordu. Astsubay Selami, geminin 15 derece sancak yönünde yatık ve elektriğin kesik olduğunu, 22 kişi olarak kıç torpido dairesine girebildiklerini söyledi.

Selim Yoludüz, “Endişelenmeyin. Kurtaran yolda. Sizi oradan çıkaracağız” dedi. Astsubay Selami’nin cevabı, Selim Yoludüz’ün kulağına ve kalbine işledi:

“Ailelerimize selam söylüyoruz. Bizi kurtaracağınızdan eminiz. Vatan sağolsun…”

Basın da yazılanlar için tıklayınız.Bu, Astsubay Selami’nin boğazın yüzeyindekilerle yaptığı ilk konuşma oldu. Saat 11:00 sularında olay mahaline gelen Kurtaran gemisinin tüm çabaları sonuçsuz kaldı. Bir süre sonra bir konuşma daha yapmak için şamandıranın başına gidildi ve ahize kaldırıldı. Ahizenin diğer ucundan sadece dualar, ezan sesleri ve iniltiler geliyordu. Saat 15:00 sularında ise muhabere şamandırasını tutan telefon kablosu koptu. Bir daha Dumlupınar mürettebatından haber alınamadı.

Son sözleri: ”VATAN SAĞOLSUN” oldu…..

KURTULANLAR ANLATIYOR..

Hastanede kurtulanları ziyaret.Dumlupınar denizaltımızın Naboland şilebiyle çarpışmasının ardından 81 denizci Çanakkale Boğazı’nın sularına gömüldü. Fakat kader 5 arkadaşlarını, belki de bu talihsiz kazaya tanıklık etmeleri için suyun yüzünde tuttu ve kaza esnasında güvertede bulunan 8 denizciden 5’i hayatta kalmayı başardı. Denizden çıkarılmalarının hemen ardından hastaneye kaldırılan denizciler, nasıl kurtulduklarını şöyle anlatmışlardı:

Hüseyin İnkaya biografisi için tıklayınız.Dumlupınar Komutanı Yüzbaşı Sabri Çelebioğlu: Kaza mahallinde seyrediyorduk. Hava çok sisli ve kapalı idi. Aniden şiddetli bir çarpışma oldu. Ben güvertede idim. Sadme ile birlikte kendimi denizde buldum. Önce bir şaşkınlık anı geçirdim ve sonra suyun içinde soyunmaya başladım. Denizde iki saate yakın çırpındım, bu esnada tahlisiye vasıtaları ile kurtuldum.

Üsteğmen Hasan Yumuk:

Sadme ile birlikte kendimi denizde buldum. Önce hafif bir baygınlık geçirdim ve sulara gömüldüm. Tekrar suyun yüzüne çıktığımda bizim geminin ters döndüğünü gördüm. Çok kesif bir sis vardı. Yüzmeye başladım. Gemi de süratle batıyordu. Ben de anafora kapılmıştım. Bir müddet geminin peşinden denizin dibine doğru sürüklendim. Bu Hastanede kurtulanları ziyaret.çekişten kendimi bir türlü kurtaramıyordum. Nasıl oldu bilmiyorum; son bir gayretle suyun yüzeyine çıkabildim. Sularla iki saat kadar pençeleştim. Neticede İsveç gemisinin tahlisiyeleri ile kurtuldum.

Üsteğmen Kemal Ünver:

Köprü üstüne çıkmıştım. Bu esnada şiddetli bir sadme ile denize düştüm. Gittikçe sulara gömülüyordum. Cankurtaran yelek ve simidi olmadığı için iki saat kadar daima yüzmek mecburiyetinde kaldım. İsveç gemisi tahlisiyesi imdadıma yetişmeseydi kurtulmama imkan yoktu.

Seyir Astsubayı Hüseyin İnkaya:

Biraz hava almak için güverteye çıkmıştım. O sırada çok şiddetli bir sadme oldu ve kendimi denizin içinde buldum. İki saate yakın yüzdükten sonra, elime geçen bir cankurtaran simidine sarılarak kurtuldum.

Astsubay Başçavuş Hüseyin Akış:

Nöbeti devralmak üzere yukarı çıkmıştım. İnfilakı andıran bir gürültü ve sadme arasında denize yuvarlandım. Bir hayli çabaladıktan sonra neredeyse kesilecektim. Tahlisiye yetişti ve kurtarıldım.

Türk Deniz Kuvvetleri’ne katılan ilk ‘Dumlupınar’ denizaltısı İtalyan yapımıydı. 1931’de envantere giren denizaltı, Haydarpaşa’da bir gaz tankerinin çarpması sonucu yandı. Kazada can kaybı olmadı. Denizaltı, 1949′ da hizmet dışı kaldı.

1950’de bu kez ABD yapımı bir başka denizaltı daha alındı.

Buna da ‘Dumlupınar’ adı verildi. İkinci ‘Dumlupınar’, Türk denizcilik tarihinin en büyük facialarından birini yaşadı ve 1953 yılında Çanakkale Boğazı’nda İsveç bandıralı bir geminin çarpması sonucu battı. Kurtarma çalışmaları sonuç vermedi, 81 denizcimiz şehit oldu. Bu olaydan 19 yıl sonra 1972’de ABD yapımı bir başka denizaltı daha alındı ve diğerleri anısına ona da ‘Dumlupınar’ adı verildi. Ancak bu denizaltı da 1976’da yine Çanakkale Boğazı’nda bir Rus tankeriyle çarpıştı. Karaya oturtulan denizaltı, kazayı can kaybı olmadan atlattı. Bu üç talihsiz kazadan sonra ‘Dumlupınar’ ismi uğursuz sayıldı ve hiçbir deniz taşıtına verilmedi.

ABD’de bir gökbilimci tarafından keşfedilen asteroide, 50 yıl önce batan ve 81 askerimize mezar olan Dumlupınar denizaltısının adı verildi. Bunu sağlayan ise Muazzez Lohmiller isimli bir Türk kadını Amerikalı bir gökbilimcinin keşfettiği asteroide (gök cismi) 50 yıl önce 81 askerimize mezar olan Dumlupınar denizaltısının adının verilmesini sağlayan Muazzez Lohmiller, ‘Dumlupınar battığında, ben İstanbul’da yaşıyordum ve 7 yaşındaydım. 81 askerin şehit olmasıyla ilgili acıklı hikayeler, o günlerde radyodan yayınlanıyordu. Bunlardan çok etkilenmiştim’ dedi.

Çocukluğu İstanbul Paşabahçe’de geçen ve Dumlupınar şehitlerinin acıklı hikayeleriyle büyüyen Muazzez Lohmiller, şimdi Uluslararası Astronomi Birliği’nde (IAU) gökbilimcilerin yaptığı incelemelerin sonuçlarını dünyaya duyuran abone servisinde çalışıyor.

Normal şartlarda keşfedilen gezegenlere gökbilimcilerin isim verdiğini ifade eden Muazzez Lohmiller, Dumlupınar Gezegeni’nin hikayesini şöyle anlattı:

‘Keşfedilen asteroidlerin isimleri komite tarafından veriliyor. Çoğu zaman verilen veya rica edilen isimler kabul edilmiyor. Eleanor Helin adında Amerikalı bir kadın gökbilimciden, keşfettiği asteroid adını verip veremeyeceğimi sordum, o da izin verdi. Hemen, isim komitesinin üyesi olan şefime söyledim, o da diğer teklifleri bir kenara itip benimkini kabul etti. Hatırladığım kadarıyla Türkiye’yi hatırlatan tek bir asteroid yok. Sonunda Dumlupınar ve mürettebatının cesur yürekliliğinin onore edilmesi ve unutulmaması gerektiğine karar verdim. Denizin altında hala insanlar varsa onların gökyüzüne uçup kendilerini hatırlatacaklarını düşündüm. Uzayın karanlığında Dumlupınar ‘okyanusun soğuk ve karanlık suları gibi gözükecek. Bu fikri ben buldum ve bunun heyecanıyla yerimde duramıyorum.’

Muazzez Kumrucu Lohmiller, 1946 yılında İstanbul Paşabahçe’de doğdu. Annesi ve babası boşanınca, Muazzez Kumrucu, gemilede tornacı olarak çalışan babası tarafından, Almanya’ya götürüldü. Eğitimini Almanya’da tamamlayan Muazzez Kumrucu, 35 yıl önce, babası ve üvey annesiyle birlikte Amerika’ya gitti. Yıllar sonra, Amerikalı Charles Lohmiller ile evlendi, kızına, Nancy Leyla adını verdi.

T.C.G. DUMLUPINAR

Türk Deniz Kuvvetleri’nde aynı adı taşıyan denizaltıların ikincisiydi. 19 Aralık 1950 tarihinde Deniz Kuvvetleri’ne katılan Dumlupınar, daha önce Amerikan Deniz Kuvvetleri’nde “U.S.S Blower” adıyla görev yapmaktaydı. 23 Nisan 1944’te denize indirilen Dumlupınar, 95 metre uzunluğunda olup, su atında 9, su üstünde ise 15 mil hız yapabiliyordu.

Dumlupınar, Deniz Kuvvetleri’nin en modern denizaltılarından biriydi. Şnorkel sistemiyle donatılmış olan Dumlupınar, Deniz Kuvvetleri’nde bu siteme sahip olan ilk denizaltıydı. Şnorkel sistemi sayesinde, su altında sadece batarya olarak tabir edilen elektrik motorlarıyla hareket edebilen denizaltılar, dizel motorlarıyla da su altında seyredebilir hale gelmiştir. Bu sistem, su yüzeyine uzanan bir boruyla hava alınarak dizel motorların çalışmasını sağlamak prensibine dayanır. Denizaltı, düşmanla temas haline geçtiğinde ise şnorkeli çekerek daha derine iner ve bataryalarla seyre devam eder.

23 Nisan 1944’te denize indirilen Dumlupınar, daha önce Amerikan Deniz Kuvvetleri’nde “USS Blower” adıyla görev yapmıştı. Geçirdiği kazalar ve arızalarla kötü bir üne sahip olan Blower, Pearl Harbor’da ilk cephe görevini yapmıştı.

Ebediyete kadar sürecek bir aşk hikayesi

1953 yılı… 3 Nisan’ı 4 Nisan’a bağlayan gece, Dumlupınar denizaltısı Ege’de katıldığı NATO tatbikatından geri dönüş yolunda, Çanakkale Boğazı’ndan içeriye giriyordu. Sisli ve rüzgarlı gecede su üstü seyri yapan denizaltının rotası Gölcük’teki Denizaltı Komutanlığı ana üssüydü. Dumlupınar; manevralar boyunca iki gün sualtında kalmış, üstün başarı gösteren gemi personeli yerli yabancı tüm komutanların takdirini kazanmıştı. Yorgun, ama bir o kadar da gururlu 86 denizci, kendilerine yeni bir görev verilinceye kadar sevgilileri olan denizden ve gemilerinden ayrılıp, eşlerine, ailelerine kavuşmanın heyecanı içerisindeydiler. Ne var ki saatler 02:15’i gösterdiği sırada, Çanakkale Boğazı’ndaki Nara Burnu dönülürken, Türk denizaltıcılık tarihinin en acı kazası yaşandı. Dumlupınar, İsveç bandıralı yük gemisi Naboland ile Boğazın orta yerinde çarpıştı. Dumlupınar’ın parçalanan baş bodoslamasından hücum eden karanlık sular, baş üstü dikilen koca denizaltıyı 81 denizciyle birlikte birkaç dakika içinde yutuverdi. Zıpkın yemiş bir balina gibi acı dolu sesler çıkaran Dumlupınar son dalışını yaparken, çarpışma sırasında nöbet tuttukları köprü üstünden denize düşen 5 denizci hayatta kalmaya çalışıyordu…

Gelibolu’lu genç kız ise, seyrek dahi olsa görmekteydi sevdiği üsteğmeni.. Görmek de denmezdi ya.. Sadece, elindeki fener aracılığıyla, Dumlupınar denizaltısı ile boğaza girmekte olan nişanlısına onu sevdiğini göstermekteydi. …

Heybeliada’daki Deniz Okulu’ndan mezun olan İsmail Türe, kendi gibi Gelibolulu olan bir genç kıza kaptırır gönlünü. İki sevgili parmaklarına nişan yüzüğü taksalar da, birbirlerini çok seyrek görmektedirler.

İsmail Türe denizaltıda muhabere subayı olarak görevlidir çünkü. Üsteğmenin aklına harika bir fikir gelir; nişanlısına ışıklı mors alfabesini öğretecek, Çanakkale’den geçiş yapacakları geceyi planlı olduğu için önceden bildirecek ve böylelikle haberleşeceklerdir!..

Boğazı yüzeyden geçmekte olan denizaltının kulesindeki denizciler sigara içmekte, sohbet etmektedirler. Aralarından birinin heyecanlı olduğu her halinden belli olmaktadır. Gelibolu kıyılarına geldiklerinde, karanlık içindeki evlerden birinden bir el fenerinin yanıp söndüğü görülür: “Seni seviyorum”… Arkadaşları gülümseyerek İsmail Türe’ye bakarlarken, genç aşık elindeki fenerle sevgilisine karşılık vermektedir…

Bu olaydan sonra iki sevgilinin aşkı düşmez olur denizaltıcıların dillerinden. Herkes, haberleşmek için kurulan ışık yolunu konuşur. Arkadaşları “Evlen şu kızla da, buralardan her geçişimizde selamlaşmayı bırak artık” diye takılırlar İsmail Türe’ye.

Denizaltının üstünün ve altının bir olduğu yağmurlu günlerde bile, Çanakkale Boğazı’ndan geçilirken, elindeki fenerle aşk nöbeti tutan yakışıklı denizci gözünü bir an olsun ayırmaz Gelibolu kıyılarından.

Yine bir gün, yirmi yedi yaşındaki Üsteğmen, Çanakkale’den geçecekleri gün ve saati, denizaltının uğradığı bir limandan telefonla haber verir nişanlısına.

Ege Denizi’nden Boğaz’a giriş yapacaklarını ve en öndeki denizaltının kulesinde olacağını bildirir. Genç kızın gözüne her zaman olduğu gibi, o gece de uyku girmez. Büyük bir sabırla pencerenin önünde oturmakta ve gözünü hiç kırpmadan denize bakmaktadır. Fenerine yeni pil almış olsa da, arada bir yanıp yanmadığını kontrol eder yine de…

Birden, dev bir karartı belirir suyun üstünde. Güneyden gelen bir denizaltı, penceresinin görüş sahasına girmiştir … Genç kız pencereyi açar ve gecenin karanlığına uzattığı elleriyle feneri yakıp söndürür.

“Seni Seviyorum…”

Kulede bulunan denizaltının komutanı Bahri Kunt işareti görünce gülümser: “Hay Allah, bu kız denizaltıları şaşırdı. Nişanlısının denizaltısı bizim önümüzdeydi…”

Bir anlık tereddütten sonra Birinci İnönü denizaltısının komutanı Bahri Kunt, yanıt gönderilmezse genç kızın telaşlanacağını düşünerek,karşılık verilmesini emreder.

Yanındakilerin “Ne diyelim komutanım?” diye sorması üzerine de şunları söyler: “ebediyete kadar…”

O gece, Üsteğmen İsmail Türe’nin görev yaptığı Dumlupınar, Çanakkale Boğazı’na giriş yapan ilk denizaltı olmuştur. Ama, Gelibolu kıyılarına gelmeden, Nara Burnu açıklarında İsveç bandıralı “Naboland” adlı gemi tarafından çiğnenmekten kaçamamış ve yaralı bir balina gibi acı dolu sesler çıkararak, Çanakkale’nin karanlık sularında kaybolmuştur.

Her şey bir kaç dakika içinde gerçekleştiğinden, arkadan gelmekte olan Birinci İnönü denizaltısı Dumlupınar’a çarpan geminin yanından habersizce geçerek, Gelibolu’ya ulaşan ilk denizaltı olur.

Genç kız, nişanlısından haber almanın huzuru içinde başını yastığa koyduğunda, genç denizci çoktan dalmıştır “Ebediyete kadar” sürecek olan uykusuna!..

Aktaran; Sunay Akın