Ölümü Gördüm

Ölümü Gördüm

Halife Bağdat’ta sarayının balkonunda otururken baş vezirinin büyük bir heyecanla koşarak geldiğini görür. Hemen yanına gelmesini ister, merak eder bu heyecanın nedenini. Vezir ellerine yapışıyor, ağlamaklı bir sesle
-Yalvarıyorum, bana izin ver, hemen şehirden gideyim.

-Neden? -Az önce saraya gelmek için büyük meydandan geçiyordum, yürürken bana birinin baktığını hissettim, döndüm ve tam arkamda Ölümü gördüm!

-Ölümü mü gördün? der iyice meraklanan Halife Halife Bağdat’ta sarayının balkonunda otururken baş vezirinin büyük bir heyecanla koşarak geldiğini görür. Hemen yanına gelmesini ister, merak eder bu heyecanın nedenini. Vezir ellerine yapışıyor, ağlamaklı bir sesle….

-Yalvarıyorum, bana izin ver, hemen şehirden gideyim.

-Neden? -Az önce saraya gelmek için büyük meydandan geçiyordum, yürürken bana birinin baktığını hissettim, döndüm ve tam arkamda Ölümü gördüm!

-Ölümü mü gördün? der iyice meraklanan Halife…

-Evet O’ydu, hemen tanıdım…Simsiyah giyinmişti, boynunda yine siyah bir atkısı vardı… Gözlerini bana dikmişti, sanki beni korkutmak istiyor gibiydi… Çok eminim beni arıyordu. Ne olur izin ver hemen gideyim buradan. En iyi atı alacağım ve doğru Semerkand’a gideceğim… Hemen yola çıkarsam akşama varmadan Semerkand’da olurum…

-Gerçekten Ölüm müydü gördüğün, emin misin?’

-Çok eminim, Halifem. Şimdi seni nasıl görüyorsam O’nu da öyle gördüm. Senin sen olduğundan nasıl eminsem, onun da ölüm olduğundan o kadar eminim. Ne olur izin ver hemen gideyim… Vezirini seven Halife çok ikna olmamasına rağmen izin vermiş gitmesi için. Vezir koşarak kendi evine gitmiş, en iyi atını eyerlemiş ve dörtnala şehirden çıkmış, karanlık basmadan Semerkand’a ulaşmak kararındaymış…

Veziri gittikten sonra halife’nin içi hiç rahat etmemiş, biraz sarayında dönüp dolanmış, sonra birden karar vermiş. Zaman zaman yaptığı gibi kıyafet değiştirmiş ve sarayın arka kapısından çıkıp halkın arasına karışmış… Yabancı bir gezgin gibi ağır ağır büyük meydana gelmiş, biraz yürüdükten sonra bir köşede durmuş ve tam o sırada o da tanımış ölümü.. Anlamış ki Veziri yanılmamış, Ölüm, tanınması çok kolay bir kılık içinde yavaş yavaş yaklaşıyormuş…

Yaklaşırken zaman zaman bir yaşlı adamın sırtına dokunuyor, elinde yükleriyle giden bir kadının kolunu hafifçe tutuyormuş. İnsanlar hiçbir şey farketmiyorlarmış.. Bazen koşan bir çocuk fazla yanına yaklaşınca Ölüm ona dokunmamak için kenara çekiliyormuş… Halife ölüm’e doğru yürümeye başlamış… Ölüm de onu kılığını değiştirmiş olmasına rağmen tanımış ve saygıyla eğilerek selam vermiş. Halife iyice yanına yaklaşıp kulağına eğilmiş.

-Sana bir şey sormak istiyorum, demiş…

-Seni dinliyorum Sayın Halife…

-Benim baş vezirim henüz gençtir, sağlıklıdır ve bildiğim kadarıyla çok namuslu ve dürüst bir insandır. Bu sabah saraya gelirken onu çok korkutmuşsun… Neden öyle baktın ona.. Ölüm sakin bir sesle cevap vermiş:

-Ben onu korkutmak istemedim. Onu korkutacak bakışlarla da bakmadım. Meydanda kalabalığın arasında tesadüfen yan yana geldik, onu aramıyordum. Ama birdenbire karşılaşınca şaşırdım ve ona bakarken şaşkınlığımı gizleyemedim. Onun gözlerimde gördüğü sadece şaşkınlıktı…

-Neden bu kadar şaşırdın? diye sormuş Halife…

-Onu burada Bağdat’ta göreceğimi hiç sanmıyordum. Onun Semerkand’da olacağını sanıyordum, çünkü onunla randevumuz bu akşam hava karardığı sırada Semerkand’da…